Saturday 11 July 2009

The Little Prince

Bir iliskiye basladiginizda ‘tekil benliginizi’ deri bir kilif icerisine yerlestirip dolabinizdaki favori Prada’nizin yanina asmaniz mi gerekir? Geceler boyu tek basiniza yataginiza uzanmis tavani izlerken uzerine saatlerce kafa yordugunuz ‘birlikte’ olma arzunuzun bir gun donup dolasip sizi sirtinizdan vurabilecegini hic dusundunuz mu? Bir iliski icindeyken kendinize ait bir 'alan' arayisiniz o iliskiden uzaklastiginiz anlamina mi gelir? Sadece bu sehirde degil, dunyanin pek cok yerinde biz bekar sehirlileri daha derin sorulara surukleyen, tam da aradigimiz o dinginligi buldugumuzu dusundugumuz noktada ortaya cikan bir dilemma.

Asli’nin ‘olmak ya da olmamak’ boyutuna yaklasan iliskisinde ‘inkar’ asamasindan ‘yon degistirme’ asamasina geldigi guzel bir Istanbul sabahinda Bebek’de sabah kosumuzu yaparken aslinda iliski icinde ya da disinda olalim soylenmeye ne kadar merakli oldugumuzu dusundum. En mutlu oldugumuzu soyledigimiz zamanlarda bile aslinda ‘daha iyi’ olabilecegine inandigimiz o sonu gelmez kriterler, genellikle Starbucks sohbetlerinin bir numarali konusu haline gelir. Bir ara sirf bu yuzden Kanyon Le Pain’e her gidisimde bir top vanilya dondurmali elmali tart siparisimin yaninda Berk’in yoga derslerinde Mac’den goturdugu 20’lik citirlari, Ceren’in hareket eden her disi varliga atlamaya hazir iflah olmaz yakisikli fotografci sevgilisini, ya da Asli’nin derin sessizlikler icinde salondaki buyuk koltuga gomulerek yasadigi askini da adisyonun bir parcasi yaptigimi dusunmekten kendimi alamiyordum. Servisi yapan ekibin cogunun degismesi ile Pazar sabahlari organik ekmek tabagi ve Praline esliginde cogu zaman freelance toplantilarimi da yaptigim bu mekanda sifirdan bir baslangic dusuncesi guzel bir duygu :)

Asli’nin uzun bir suredir bana ayarlamaya calistigi Bankaci’ya bir sans vermek adina gectigimiz hafta onu jazz festivaline cagirdim. Kurucesme Arena’da tamamen jazz, bira ve Bogaz’in eslik ettigi keyifli bir gece olmasini umuyordum. Yaklasik 2 aydir ‘what’s up champ?’ ya da ‘arkadasim guzel bir gun diliyorum’ seklinde gecen mesajlasmalarimizin bir gece bana alt yazisi olmayan ve 3 saat suren bir hint filmi izletmesi ile biraz boyut degistirdigini kabul ediyorum. Bu degisimin nedeni tabiki pismis tavugun basina gelmemis turden olaylar yasayan Ranj’in hikayesi degildi. O gece bana daha farkli ve kirilgan bir yonunu acmaktan cekinmemisti. Belki de 2 aydir ilk kez onun farkli bir yonunu kesfetmistim; ya da o gece O bunu kesfime acmisti. Sonraki birkac gun daha siklasan telefonlar ve mesajlarin ardindan Asli’nin da verdigi gazla onu bu konsere davet ettim.

Aksam 8 gibi beni evden alacagini soyledi. Konser de bana yakin oldugu icin kabul ettim. Genelde evden alinip eve birakilmayi pek sevmem. Liseli tribi gibi gelir; ama dogru zamanlarda etkileyici olabiliyor :) Giyiminden arabanin kapisinda beni elinde en sevdigim likörlü cikolata ile karsilamasina kadar hersey kusursuzdu. Birazdan Michael Bolton sarkilari ile essiz bir gece gecirecegimizi de dusundugumde havada urkutucu bir mukemmelligin olmasi kacinilmazdi sanirim :) Oraya vardigimizda biri ile mesajlasmaya basladi. Bastan bu cok dikkatimi cekmemisti, ama bu mesajlasma ritueli sonrasinda benden uzaklasarak yaptigi uzun bir konusmaya donustu. O an kendimi Arena’nin tam ortasinda tek basima Istanbul’un romantizm arayan elit gencleri ile karsi karsiya buldum. Istanbul’da bu kadar cift var ise yalniz oldugunu soyleyen o sessiz cogunluk nerede? Kesinlikle o gece orda degildi! :) Bir sure sonra yanima geldi ve bir arkadasinin da orada oldugunu soyledi. Bunu ozellikle bana belirtmesinden bu arkadasin farkli bir arkadas oldugunu hemen anladim tabiki. Zaten biz bunlari konusurken yanimiza 1.90 boylarinda son derece hos bir cocuk yanasti. Gizli telefon konusmasinin kahramani gizemli balet! Bizi tanistirdi ve bira almak icin ortadan kayboldu. Cocuk benden, ben de cocuktan yana nasil yaklasacagimizi bilemedik. Garip bir durumdu. Buyuk ihtimalle o da Bankaci'nin o aksamki konsere 'bir arkadasi ile gelecegini' soylediginde benim gibi birini dusunmemisti. Ben ‘ne is yapiyorsun’ diyerek sonu gelmeyecek anlamsiz bir muhabbeti baslatmis bulundum. Duygulara hitap eden bir is yaptigini soyledi. Tanrim, daha da derin bir gizem! :) Ben de psikolog mu oldugunu sordum - nedense o ortamda aklima duygulara hitap eden bir is olarak ilk o geldi. O israrla ne oldugunu soylemeden ‘performansa dayali bir duygu akisi’ oldugunu soyledi. O an bu tanima uyan bircok farkli is aklima gelmis olmasina ragmen (!) cok fazla lafi uzatmak istemedigim icin uzakta farkettigim bir arkadasimin yanina gitmek icin yanindan ayrildim. O an aklimdan binbir soru geciyordu. “Burda ne isim var?”, “Bu cocugun burda ne isi var?”, ve “Neden yine ben!”. Dondugumde cocuk gitmisti ve Bankaci da beni ariyormuscasina ‘sen nerdesin?’ diyererek kolumdan tuttugu gibi oturacagimiz yere dogru beni surukledi. Tum gece o cocukla mesajlastilar, ve konser sonrasinda benim 'sen ne yapiyorsun, o cocugun senden hoslandigi cok acik. Bu firsati kacirma' konusmamin ardindan onun yanina gitti. Konser basladiginda o an yanimda oturan kisinin aslinda baska biri olmasini hayal ettigimi farkettim. O ani 'gercekten' benimle paylasacak ve ‘degerli’ kilacak biri. O koca arenada sadece “O ve Ben” varmisiz gibi hissedecegim biri.

Konser cok guzeldi..1989'da ilk Ingilizce sarki soylemeye basladigim donemlere goturdu beni...How can we be lovers if we can't be friends....Georgia on my mind...How am I supposed to live without you...Sinatra'dan 3-4 klasik...Pavarotti'nin anisina Nessun Dorma. Adam cidden cok iyidi. Gozum Kenny G'i aradi, ama tabiki Istanbul icin oyle bir hosluk biraz zor. Bastan herkes oturuyordu. Konserin ortalarina dogru VIP'deki azgin kadinlar sahneye cikmaya varacak bir yakinlasma ortami yarattilar. Bolton’nin bodyguardlari hemen sahnenin onunu sardi :) When a man loves a woman'i aramiza girerek soyledi..cok guzeldi. Bir suru couple vardi..onumde..yanimda..sagimda solumda..cok hos cocuklar ve guzel kizlar..stylish & urban giyim tarzi..el ele biralarini icip Michael Bolton'i dinlediler..sanki hic sahip olamayacagim bir hayati yansitiyorlardi..biriyle el ele bir konser izlemek ve elini omuzuna atip yanagina bir opucuk kondurarak "seni seviyorum" demesi. Zaman zaman bu duygularima tam karsilik gelen kisinin aslinda cok yakinimda oldugunu ama henuz karsilasmadigimizi dusunuyorum. Bazen ise o sanki bu gezegende degil gibi..ama sunu artik cok iyi biliyorum ki, bazen yalniz olmak yaninda sadece ‘biri’ olmasindan cok daha huzur verici. Bir gun dolunayin uzerinden bir suredir sizi izleyen o “kucuk prens” in gelecegine inanmak.

Pek cok kisinin favori kitabi oldugunu iddia ettigi - cogu bir kez bile okumus mudur emin degilim - bu kitabin bir cocuk kitabi olmasinin nedeni belki de kucuk prensin sadece bir cocugun safliginda anlasilabilmesi. Hayatin her yonune bir gonderme yapan bu kucuk kahramanin su sozleri ‘O’ kisiye ulasan zorlu yolculugumuzu cok guzel ifade ediyor.

"What makes the desert beautiful," says the little prince "is that somewhere it hides a well."




No comments:

Post a Comment