Wednesday 24 June 2009

Survivor

Istanbul'da yazinizi gecirmek aslinda hic de gorundugu kadar kotu bir secenek degildir. Herseyden once isinize daha rahat gidersiniz, cunku trafik yoktur. Haftasonlari favori mekanlarinizin onunde sira beklemeden bos bir masa bulabilirsiniz. Bir turlu vakit bulamadiginiz Starbucks muhabbetleri yerini sahilin ve acikhavanin bas dondurucu karisimina birakir. Ortakoy'den Bebek'e uzanan sabah kosulari saglikli bir cardio routine olmanin otesinde sizin gibi sehirli yalniz savascilar ile kacamak bakislarin dansina donusebilir. Asli ve Ceren ile gecen haftasonu Ortakoy HouseCafe'de iliskiler uzerine uzun ve derin degerlendirmelerimizin ardindan bilimsel sureclerin tikandigina karar vererek kahve fali icin apar topar Ceren'in bir arkadasini yanimiza cagirmamiz da Istanbul'da yazi geciren biz sehirlilerin baska bir ironisi. Neden gelecegimizi bilmeye bu kadar hevesliyiz? Icinde bulundugumuz hosnutsuz durumdan 2 vadeye kadar cikacagimizi bilmek o an yasadigimiz depresyonu ortadan kaldirir mi? Ya da fincan dile gelip ayrildiginiz kisinin aslinda ne kadar acilar icinde size geri donmek icin can attigini soylese son 3 haftadir sizin yasadiginizdan bile haberdar olmayan bu adama karsi bir sempati hisseder miydiniz?

Gelecegi bilmek istiyoruz, cunku hicbir zaman su animizdan mutluluk duyamiyoruz. Karsimizdakilerle ne zaman konusmaya baslasak ya gecmiste yasadiklarimizdan ya da gelecekte sahip olmak istediklerimizden bahsettigimizi hic farkettiniz mi? Asil anlarin sessizlik icinde gecen diyaloglarda sakli oldugunu hic dusundunuz mu? O an..sadece sen ve o. Bu uzakdogu dinginligi sehrin diger yakasinda baska bir kadinin iliskisini sona erdiren bir neden de olabiliyor. Mojito'larimizi yudumlayip hayati sorgularken Asli son 3 aydir birlikte oldugu erkek arkadasi ile iliskilerini sonlandirmasinin nedeninin 2 haftadir onunla hemen hemen hic konusmamasi oldugunu bizim disimizda HouseCafe'deki diger masalari da isin icine katarak anlatirken bu teoriyi daha ust bir mantraya tasiyordu. Erkeklerin her konuyu masaya yatirip tartismaktan, ya da is ve spor disinda cok fazla konusmaktan hoslanmadigini sanirim hepimiz biliyoruz. Bu konunun tabiki Cosmo sayfalarini doldurmak amaciyla ici sisirilmis bir boyut kazandigi cok acik; ancak bir iliskide en cok ihtiyac duydugumuz "sevilmek" gibi essiz bir duyguyu sadece kelimelerle anlamlandirmaya calismamiza bir anlam veremiyorum.

Dun aksam Berk'le birlikte Kurucesme'de acilan yeni bir mekana gittik. Beyaz agirlikli dekorasyonu ve agac aksesuarlari ile tam bir Yunan tavernasini andiran, Akdeniz yemekleri, kaliteli peynir ve sarabin on plana ciktigi guzel bir ortamdi. Ayrica her bir kadeh Berk'in dilini daha da cozdu. Her zaman secilen degil secen tarafda oldugunu savunan bu Yunan tanrisinin gecenin sonunda aglayarak 'ama ben onun icin herseye hazirdim' demesi benim acimdan farkli bir alegoriydi. Aslinda hicbirsey gorundugu gibi olmayabilir. Bunu hic dusundunuz mu? Belki de uykusuz gecirdigimiz pek cok gecenin nedeni olan oykunun bas kahramani, satosunun duvarlari ardinda hic dusunmedigimiz kadar savunmasiz ve yalniz olabilir. Degismeyen tek gercek ise hayatta bu rollerin bazi kisiler arasinda soze dokulmemis bir anlasma ile paylasilmis oldugu. Satosunda yasayan guclu prens ve oyuncaklar vadisinin peri kizi. Oyuncagi her elinden alinisinda aglayip sizlanmak yerine kendisine baska bir yon bulan gercek bir savasci. Antik Misir filozoflarinin tarihin gizemli sayfalarina kazidiklari su soz bence duygularimi cok guzel ozetliyor: “A warrior must only take care that his spirit is not broken”.